KÖYDKİ GÜNLÜK HAYAT
Yıllar önce köy küçükte olsa insan kaynamakta, her türlü hayvan sesleriyle ortalık sessiz kalmamaktadır.tarlada çalışanlar, mal güden çocuklar, sığır, dana, davar, oğlak ve kuzu otaranlar türküleri, uzaktan uzağa bağrışıp çağrışmalar, köpek havlamaları ve eşek anırtıları akşamın gelme vaktine kadar sürer giderdi. Yanık yüzler, nasırlı eller, ağrıyan beller, yorulan bedenler, artık iyice yorgun düşerek kendilerini atacakları bir gölge ararlardı. Öğlenin sıcağı ortalığı iyice kavurmaktadır. Bu sıra erkekler, biten sularını tazelemek için gözelere veya çeşmelere iner bardak,(maşafa) testi,matara gibi kaplarını doldurur, hayvanlarını sular ve tarlasına geri gelirken kadınlarda,o sıcakta öğle yemeği için bulgur pilavı ayranlı çorba ekmek peynir.hazırlarlardı Bir gölge bulmuşlarsa ne âlâ, bulamamışlarsa güneşin altında onlar yemeği yer, yemek de onları... Varsa bir yeşil soğan, bir bakraç yoğurdundan koyuca özenmiş bir ayran o yorgunluğa ve o bedenlere sanki ilâç gibi gelirdi. İş görülen tarlalar köye yakınsa, öğle yemeği evden gelen bir yarma aşı olurdu ki bu, her elçim alınışta başları köye baktırırdı. Yemek sonrası çok az olmak kaydıyla, erkekler biraz olsun kestirirken, kadınlar da bulaşıkları yıkarlar. Akşam evlere gelirken su kaplarını çalının veya bir destenin altına koyarlardı ki sabaha kadar buz gibi olsun diye. Irgatlığa yürüyerek, atla, eşekle gidip gelirlerdi. Sap taşıma, dövenle sürme ve kısaca harman işleri bu dönemin en önemli ve en ağır işleri arasındaydı. Bulgur, yarma, kırma, un, zavur gibi bu işler insanları çok meşgul ederdi.
akşam olunca köye bir başka olurdu bir taraftan geç sürüleri sığır ve dana sürüleri bir taraftan da davar sürüleri köye girerken büyük bir hareketlilik oluşturur. Toz dumana karışmış, köpeklerin havlamaları çobanların “ho hoo”ları, bir birine karışan bağrışmaları, eşeklerin anırmaları bir ses cümbüşüne dönerdi
KÖYDE MEVSİMSEL İŞLER
Her mevsimin kendine has olan işleri, bu mantıktan hareketle yapılırdı. Köyde yaşayan tüm insanların kendilerine göre yapacakları işleri vardı tabii ki. Bunları şöyle mevsimlerine göre bir sıralamaya aldığımızda: Artık bahar gelmiş koyun kuzuya, çayır çimene, inek danaya insanlar da bolluğa kavuşmuşlardır. Süt yoğurt ve ağız artık her evde bulunur hale gelmiştir. İlkbahar köye bir hareket getirir. Çünkü hemen her türlü iş çıkmıştır. Çit ve çevirme içine fideler dikilir. Bahçeler hazırlanır, ihtiyaca göre kerpiçler dökülür. Sığır haricindeki iş yapan hayvanların güdülmeleri, mal için dağlarda yatmalar başlar. Keçilerin kırkımı yapılır. Koyunların kırkımı ise, gün dönümü olan Haziran sonuna bırakılırdı. Fidan dikmek, ağaçları budamak, sebze, meyve, ekme işleri hep bu dönemin işleridir. Köylüler, büyük ve küçüğüyle seferber olurcasına hep dışarılarda çalışır hale gelirler.İşe yaramayan küçük çalılar,borcaklar yeşilken getirilir ve belli yerlere istif edilirdi. Bunları ateş tutuşturucu olarak kışın yakarlardı. Budanmış yaş odunlardan da, küçük bahçelere çalı çöper veya oğlak kuzu koyma yerleri yaparlardı ki, buna da “çit” denirdi. Yine budanmış odunlardan evin dışlarına dairesel çit çevirirler, içerisine gündüzleri küçükbaş, geceleri de büyükbaş hayvanların konacağı bu yerlere de “peğ” derlerdi. Baharın köyde yeşil otlar çok olduğundan orakla biçilir, kurutulur ve mereklerde uygun bir yerine istif edilirdi. Kışın hayvanların çok severek yediği bu otlar ufaltılarak samanla karıştırılarak hayvanlara verilirdi . At, eşek, buzağı gibi hayvanlar; urgan, zincir ve örme gibi iplere bağlanır, kazık ve zikkeyle de otlu yerlere çakılırdı. Hayvanlar bu şekilde bağlanırdı. Bağ-bahçe, tarla-tapan işlerinin her çeşidi, ev,ahır ve mereklerin bozuk olan yerlerin tamiratı, kaş süvüklerin ve bacaların yapımı, sıvanmaları, evlerin bahar temizlikleri, yeni doğan oğlak, kuzu, buzağı ve civcivlerin bakımları. Hayvanların yapağı ve yünlerinin yıkanmaları.akbun (hayvan gübresi) tarlalara çekilmesi. Örneğin: Anadut, tırmık, yaba, balta, kürek, tırpan, orak, çapa, çepin ve dirgen sapları, sele, sepet, küfe, arı sepeti, yapımları. Ağaç yapım işlerinin bazılarını kendileri yapar, yapamadıklarını da köyün Anlayanlarına götürürlerdi. Demir aksamlı olan saban demiri, kazma, balta, keser, tahra, maşa, zikke, kürek, bel, çapa, çepin, cemek, , kayış ve koşum malzemelerinin demir kesimleri, soba ve mangal ayakları, nal, orak, saç ayağı, soba küreği, gibi aletleri, kasabadan alırlardı. Kalbur, ve elekleri de yine köyleri gezen elekçilerden poşalardan alırlardı. kayışı, boyunduruk kayışı, çarık, gibi malzemeleri de kendileri imal ederlerdi. at ve eşek gibi hayvanların ayakları hep bu mevsimde nalbantlarca nallanırdı.
Yemlik, çıtlık, uçgun, çireş kenger,cıynak, hardal, gibi yarayışlı otların toplanması bu mevsimin en zevkli işleri arasındadır. Kadınlar kendi aralarında guruplaşarak uçkun ve çireş için tâ munzur dağına gider, önlerinde önlükler, ellerinde torba dolusu çireş ve uçkun getirmelerini hemen herkes dört gözle beklerdi. doğrusu. Hele taze bişmiş çireşin “yemede yanında yat” tabiri çok uygun düşerdi.
Bazı erkekler sabah erkenden dağlara giderler kuzu göbeleği, mantar getirirlerdi. halı, kilim-keçe, zahire ve un çuvallarının yıkanması, turşu, pekmez, ve peynir çanak veya küplerinin temizlenmeleri… Baharın ilk zamanlarında arpaların ekilmesi Nohut, mercimek bostan dikimleri...Baharın sonlarına doğru peynir yapımları yapılır. Kurutmak için ot ve çayırların biçilmesi, çeşitli ilaçlamaların, çapalama, budama ve belleme gibi işlemlerin hep bu mevsimde yapılmaları sağlanırdı.
İlkbaharın sevilen işlerinden birisi de, Dağlardaki çobanların önündeki kuzulayan keçi ve koyunların yavrularını çobanlar torbasında evlere taşımaları. Oğlak ve kuzuları arpa tarlası ve hozanlarda otlatmaktı. Köyün tüm harman yerleri hatta yamaçlar bile bu görüntülere bezenirdi.
Bu mevsimde yapılan işler oldukça fazladır. Zaten köylünün en çok çalışıp çabaladığı bu zaman dilimidir. Eskilerde köyde sürü çok olduğu için, davarların sağımının çoğu akşam ve sabah yapılırdı., Peynir yapımı tereyağı, iri ve ince tarhanalar yapılırdı. Çobanlar ve bir kısım mal güdenler dağda yatarlar. Nohut, mercimek, burçak, gibi ürünler elle toplanır; arpa, buğday gibi ürünler de orakla biçilirdi. Hani “zor dostum zor” diyen bir söz var ya, işte aynen öyle.
KÖYDE KIŞA HAZIRLIK
Tarladaki keseklerinin kırılıp ekime hazırlanması…Kışlık yakacak için odunların kesilip, kütüklerin sökülmesi…Bağların ve bostanların bozulması…Pekmez, çalma, ekşi, turşu, salça, pestil, tarhana (iri ve ince olmak üzere) yapımı. Hemen herkes kışlık yiyeceklerini kendileri yapardı. Bunlar bulgur, yarma, düğür, ince ve iri tarhana, tere yağı, peynir, çökelek, turşu, pekmez, pestil, meyve ve sebzelerin kurutulması, yerelması gibi işler sayılabilir. Hayvan çok olduğu için her ev, etleri iplerde kurutarak kışa hazırlık yaparlardı.Yoğurt tuluklarının yayılıp tereyağının elde edilmesi Çok eskilerde konserve yapımı bilinmediğinden, yeşil fasulye, mısır, soğan, sarımsak gibi sebzeleri, üzüm, dut, kayısı, erik, elma, armut gibi meyvelerin kurutulması yapılırdı.çelem, pancar, yer elması ve patates gibi yeygiler de kum içerisinde kuyulanırdı. Üzümlerin iyileri seçilir, uygun yerlerde saplar üzerine serilerek kışa kadar yenmesi sağlanırdı. Yine eski zamanlarda hayvan çok olduğu için fazlalık etler kurutularak kışa saklanırdı. Çünkü dolap olmayınca bu usul en ideal olarak tâ eskilerden beri yapıla gelirdi. Tuluklardan elde edilen tere yağlar güpbürlere, pekmezler ve tur- şular küplere, peynirler çömleklere basılır ve kış için hazır hale getirilirdi. Evlerin ve diğer barınakların kışa hazırlanması tüm köylüce yapılırdı. Tamiratlar, damların üzerine çorak toprak,getirilmesi ihtiyaç veya yersizlikten dolayı fazla olan hayvanların satılmaları kışlık ne gibi yiyecekler varsa onların hazırlanıp yerleştirilmeleri, yün çorap-kazak, atkı, eldiven, başlık gibi malzemeler için ip yapımı, kök boyalarının yapılması, soba, mangal, kürek ve bacaların hazırlanışı…Güz ihtiyaçlar için alış veriş işleri yapılırdı.
KÖYDE KIŞ
Kış gecelerinde kadınlar kendi aralarında, erkekler köy odalarında, çok büyük yaşlılar ve çocuklar da evlerde kendilerince bir iş, bir oyun veya bir uğraşıyla değerlendirip hoşça vakit geçirirler. On birinci aydan tâ bahara kadar köye veya evlere kapanırlardı insanlar. Artık ev içi ve hayvanlarıyla uğraşı başlardı. Kadınlar ihtiyaca göre yünden çorap, kazak, atkı, ellik, örme, ve iğ işleri. Kalın ipler, dokuma tezgahları çok az evde bulunurdu yani; hâbe, yastık yüzü, kilim, şal gibi ve benzeri işler. Boncuk, oya, dantel, dikiş, yama işleriyle meşgul olmaları kadınların olmazsa olmazlarındandı. Erkekler ise ayakkabı mes, kuş lastiği, tokmak yapımı, soba ve mangal tamiratları gibi işlerle uğraşırlar. Dam başının karını itmek, çok karın olduğu zamanlarda evden eve veya çeşmelere kadar çığır açmak, hayvanları sulamak ve yemlemek, hayvanlar için tekne ve oluklar yapmak, hayvanlara yem yapımı kırmayı saman ve otla karıştırıp yem haline getirme hayvanları tımar yapmak
Geceleyin hemen herkesin mutlaka yaptıkları adına da “mal görme” dedikleri bir işleri vardı. Halk arasında “ışık” veya “idare” denilen, huni şeklinde tenekeden yapılmış, elde tutulan veya bir direğe, duvara asılan aydınlatma aracının ışığında ahıra girilir. Hayvanların altları kürenip kurulanır, yemi samanı verilip tımarları yapılırdı. Ertesi gün için de hayvanlara, tekneler içinde ıslanmış arpa kırmasından elle sıkıştırılıp yapılan kar topu büyüklüğünde toplar hazırlanırdı. Kışlar uzun sürünce samanların bitmesiyle insanlarda bir telaş başlardı. İşte o zaman karı kalkan dağ yamaçlarındaki gevenleri söküp evlere getirme işi başlardı. Bu oldukça zor işlerden-di. At ve eşeklerle yada sırtında (sırtta taşınacak kadar olan demet) yaparak getirmek öyle kolay işlerden değildi tabii ki. Bu gevenlerin dikenleri kesilir veya ütülenirdi (yakmak) kökleri de keserle dövülerek hayvanlara verilirdi.Kış sonuna doğru yakacağı azalan veya bitenleri bir düşüncedir alır giderdi. Çünkü hava soğuk, yollar çamur, hayvanlar zayıf, dağlar halen karlıdır. Sabahları erkenden kalkan evin erkeği, kaynarca tarhana veya düğür aşını turşuyla birlikte yedikten sonra, üstüne de bir susak pekmez içer, yün çoraplar dizde, çarıklar ayaktadır. Hayvanına tahrasını ve baltasını sararak dağların yollarına düşer. Çekilen bu çile, önceden fazla bir hazırlık yapmamanın cezası- dır adeta. Kesilen odunların denkleri yalnız başına hayvana binbir güçlükle sarılır. O karda ve çamurda, yata kalka yaş odunu eve geti- ren eşekte hâl kalmaz. Eller buymuş, kulaklar gevremiş, ayaklar ise buz tutmuştur. Havalar ısınıncaya kadar bu çile sürer gider.
Dağdaki bulunan yaban hayvanlarının bağrışmaları,köpeklerinin hav-lamaları esen sert rüzgârlarla tâ köye kadar gelirdi. Bu sesleri dinlemek, karışık düşüncelere dalmak, soğuk ve sert rüzgârların çıkardığı o güzelim ıslık sesiyle akşamın karanlığına kavuşmak, insanı ürpertir ve değişik düşüncelere salardı.Bu ses armonisini dinlemek, doğrusu üşümeye değerdi. Bahara doğru karlar erimeye, yağmurlar da yağmaya başlayınca evler akmaya başlar, düşen damla- ların altına kap kacak ve leğen gibi şeyler konulur, doldukça da boşaltılırdı. Kuru havada, dam başına çıkılarak tuzlanır, loğlanır(yuvak taşı) veya çığnanırdı.Uzun kış gecelerinde iki kez ekmek (yemek) yenirdi. Genel- likle yufka ekmek, soba veya mangalda gevretilir, içerisine de çanak peyniri konulur ve sıcak bir dürüm elde edilir, bu dürümü çalkamayla (üzümden yapılan bağ ekşisi) yemek ise tüm yemeklere değerdi. Bazen turşu, kuru soğan veya patetes közlemesi, omaç, pekmez ve yoğurt gibi hafif şeyler de geç vaktin başlıca yiyecekleriydi. O zamanlar pek akşam çay içme alışkanlığı yoktu. Çay, sadece ağır misafirlere ikram edilirdi.
YARDIMLAŞMA
Bağ-bahçe, tarla, harman işlerinde kim önce işini bitirirse, hemence akrabasına veya komşusuna yardıma giderlerdi eskilerde. bir iş öncesi anlaşarak sırayla işler yapılır, Bir iş yeri çok kalabalık gözüküyorsa, orada yardımlaşma imece var. Bu (imece) genelde; ırgatlık işlerinde, çift ve nadas işlerinde, sap çekme ve düven işlerinde, bağ depme (belleme) işlerinde, bulgur, yarma yapma ve çekme işlerinde, döğme ve tuz çekme işlerinde, tohumluk eleme, ekin ekme ve bunun gibi işler için yapılırdı. Böylece işler daha erken, daha düzenli ve usanmadan çalışılarak, birlik ve bereaberlik içerisinde tez zamanda bitirilirdi.
MİSAFİR
Misafirlerini en güzel bir biçimde ağırlayan köyümüzde, evlerin en güzel yerleri onlar için ayrılır ve hazırlanır buralara da "misafir odası" denir. En güzel minderler, yataklar, çarşaflar ve peşkirler (havlular) onlar için hazır bekletilir. En leziz yiyecekler onlar için yataklarda (kiler) saklanır. Her türlü ikramlarda bulunulurdu.Köy odalarında veya misafirliklerde olsun daima büyükler baş köşede, yer verilir ondan sonra büyükten küçüğe doğru kapıya kadar sıralama olurdu. En güzel misafirlikler hep kışın yapılırdı. Çünkü dışarı işleri bitmiş, başka yerlere çalışmaya da gitme olmadığından hemen herkes köyünde ve evlerindedir. Geceleri karanlıkta denizci fenerleri ışığında misafirliğe gidilir.İnsanlar ya komşuluğa, ya da köy odalarına giderek vakitlerini öyle geçirirlerdir. Köy odalarında büyüklerin nasihatleri, hikayeler, masallar, anılar köyde ve çevrede olan veya duyulan olayların değerlendirilmesi ve çeşitli yöresel oyunların oynanışları hep bu mekanlarda yapılırdı.Av yapma,bu mevsimin özelliklerindendir. Taze karın yağmasının ardından sabah erken ava gidilir,kurulan tuzaklardan tutulan kekliğin tavşanın keşkek yemeği av sohbeti anlatımıyla neşe içerisinde yenirdi.. Odun ve kütüklerin yandığı ocakta, közlerin konulduğu mangallarda ısınılıp güzel sohbetler yapılırdı. Tabii ki ocak başları erkeklere aitti. Bu ocak başı sohbetleri uzun kış gecelerinde uzar giderdi…
ÇOCUKLAR
Çocukların biraz irice olanları. Sabahın o tatlı uykusunu alamadan kaldırılan çocuklar, güneşin doğmasıyla beraber, elinde değnek, sırtında veya belinde peştamal (azık) önünde mallarıyla sisli dağların yollarını tutarlardı. Hayvanlarını otlatan bu çocukların korkulu rüyalarının birisi buğelekti. Yamalı elbiseli, güneşin sıcağında kararmış, ayağında soğuk kuyu veya naylonu olan, çıplak ayağı soğuk kuyu sayesinde kara turpa dönen bu çocuklar, günün 15 saatini dağlarda geçirirlerdi.Mal güden çocukların büyük çoğunluğunun azıkları ise hemen hemen her gün aynısı olacak cinstendi.Yağlı bişi gilik tandır ekmeği peynir çökelek haşlanmış yumurta. Bu zavallı çocuklar o yaşlarında hayatın yüküne ortak edilirdi. Doğru dürüst okuyamayan bu çocuk ların pek çoğu o yıllarda hr hang bir devlet dairelerine okur yazarlığı olmadığından girememişlerdir.Kışın çocukların ayakta, oturarak,kızakla, merdivenle, ve teknelerle kaymaları ise apayrı bir güzellikti. Kar topu ve kar tünelleri yapmak,keklik yakalama işleri de çocukların uğraşılarıydı.
GENÇLER
.
Erkek çocuklarına verilen değer, kız çocuklarından esirgenir ve adam nasıl olsa el kapısına gidecek, diyerek o kadar da önemsenmezdi.
Askere giden gençleri, gelin olacak kızları önceden yakınları tarafından davetlere götürülür. Bu iki kesim çokca çalıştırılırdı. Askere gidecek gençler topluca cami önünde mutlaka imamın duasıyla yolcu edilirlerdi. Yeni gelin, iki hafta sonra birinci derece akrabalardan başlamak kaydıyla, uzaklarda bile olsa onların ellerini öpmeye götürülürdü. Askerden gelenlere hoş geldine gidilirdi
Küçükler, büyüklerin, abilerin ve babaların yanlarında hiçbir zaman sigara içemez ve kâğıt oyunları oynayamazlardı.
OKUR YAZARLIK
Köy halkının eğitime fazla zaman ayıramadığı görülmektedir. Yaşadıkları çağlarda savaşların devamlılığı, göçlerin habire yapılır olması, eşkiyalığın daha yakın zamana kadar sürmesi, mektep ve medreselerin köyde bulunmayışı, fakirliğin etkileri gibi sebeplerden dolayı eğitimden pek fazla nasiplenememişlerdir.Dolaysıyla okulu olmayan halkımızın okur yazarı da yok denecek kadar azdır. Bilenler de askerde veya okulu olan köylerde yahutta özel gayretleriyle yeni harfleri öğrenerek çatpat okuma yapabiliyorlarmış. Köyümüzden şu ana kadar bürokrat veya üst kademede görev yapan bir görevliye rastlanılmaz. En fazla mühendislik, Doktorluk öğretmenlik, astsubaylık İmamlık ve polislik Memurluk gibi kademelerde görev aldığı görülür.
EKONOMİ
Köyümüzün kurulduğu zamanlardaki ekonomisini pek bilen yok. Buna karşın büyüklerimizin verdiği bilgilere göre; küçük çaplı hayvancılık ve birazda tarımla uğraştıkları kesinmiş. İleriki zaman- larda arpa-buğdayın yanında bağcılık, arıcılık, sebze ve nohut, mercimek, ve fiğde yetiştirmişlerdir. Bu uğraşlar hep aynı usullerle yapıla gelmiştir Köyümüzü oluşturan ilk atalarımızdan, bugüne kadar tarım ve hayvancılık hep babadan kalma usullerle yapıla gelmiştir. Ziraatın belli başlı aletleri kazma, kürek, çapa iken;, kara saban, pulluk, düven, tırpan, yaba, dirgen, anadut, tırmık gibi rençberliğin temel araçları da 1970’li yıllara kadar kullanılır olmuştur.Koyun ve keçi başta olmak üzere kara sığır at,eşek katır ve kümes gibi hayvanları beslemişlerdir. Bu hayvanların kendilerini, yününü-, tereyağı ve peynirini satarak geçimlerini sürdürmüşlerdir.Buzalayan inekten, kuzulayan koyundan yapılan ilk ağız akraba ve komşulara dağıtılırdı. Süt veya yoğurt olmayan evlerle paylaşılırdı. Az da olsa Avcılıkla uğraştıkları günlük yaşantılarında yer almıştır
GÖÇ
Arazi gelirlerinin azlığı, çoğalan nüfusa yetmez olur. İnsanlar bir arayış içerisindedirler. Kimileri kendilerini ala yorganı sarar sırtına, kimileri okumaya yönelir, kimileri bir iş yeri açmaya yeltenir. Ama bunların tümü de köyün elindeki küçükbaş hayvanlarının yavaş yavaş yok olmasını. Sebep olur Köyün sürüsü tükenmiş, buzağı sürüsü yok olmuş, sığır sürüsü de hane başı Bir kaçın altına düşer. Bölünen tarlalar, geçimi sağlayamaz olur. Halk artık göç zorunda kalır. Bu durum adeta bir köyün yok olmasına sebep olmasının sanki habercisidir. Bundan böyle yazın büyüyen, kışın küçülen bir köy konumu- na düşmüştür , halk geçim derdine düşmüştür. eski geleneklerin bir kısmına veda edilir. gençlerin büyük şehirlere gidip gelmemeleri Ve terörün bölgedeki faaliyetleri köyün boşalmasına sebep olmuştur. Düğün, ölüm ve benzeri durumlarda küslükler bir kenara bırakılıp hep birliktelik içerisinde olmuşlardır. Evlilikler genelde akraba ve köy içinden olduğu gibi, uzaklı yakınlı olmak üzere dışarıdan da olmuştur. Bu evlilikler önce dünürcülük (kız isteme), ardından yüzük ve nişan gibi töreleri takip ederek düğünle neticelenir.
HASTALIK
Kişiler hastalandığı zamanlarda hemen hocaya giderler, karın ağrısında da, karnı sıcak tutup karın ovdurma işini yaptırırlardı. Ayrıca göbegin üzerine bardak vurulrdu.Büyüklerin ağrıyan sırtları, çığnatmakla rahat bulurdu.Yeni doğum yapan kadınların odasında al basar diye kırk gün ışık yakılır,
CANAZE
Eskilerde cenaze evlerinde üç güne kadar yemek yapılmaz, gelen misafirlerin de yemeğini konu-komşu verirdi. O evin yemeğini de yakınları ve komşuları üç güne kadar tedarik ederlerdi. Çünkü ; üç güne kadar cenaze evinin yemeği dinen haramdı. Pekiyi, günümüzde dinin bu emri kalktı mı? Asla, dinin tüm emirleri değişmeden kıyamete kadar sürecektir. Günümüzün insanları, kendi
kanaat ve işine geldiği gibi dinin kurallarını evirip çevirip hiç tereddüt etmeden uygulamaktalar. Bunun sorumluluğu da konuyu bilenleredir...
Düğün ve cenazelere gelen misafirler, konu-komşu tarafından paylaşılır ve evlere götürülürdü. Hemen her şeyin değiştiği günümüzde bu adetlerimizde değişti.
Email:buruncekkoyu@hotmail.com
Kazım BARANOĞLU
|